Geleneksel Çin Tıbbı

Yaklaşık 4000 yıllık bir geçmişe sahip olan Geleneksel Çin Tıbbı (GÇT), Avrupa ülkelerinin doğuya yönelmeleriyle birlikte tanınmış, 19. yüzyılda çok temkinli adımlarla uygulanmaya başlanmış ve 20. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da da eğitim veren merkezlerin açılmasıyla Batı toplumlarında da yaygınlaşmıştır.

GÇT’nın kuramsal temelleri eski taoist felsefeye dayanır. Tao adı verilen bir yaratıcıdan aynı zamanda hem karşıt hem de birbirini tamamlayıcı iki oluşum çıkar: yin ve yang. Her şey, her olay ya da oluşum bu iki oluşumun birinden ya da diğerinden etkilenmesi oranında kendine ait bir kimliğe ve dengeye sahip olur. Bu tanımlama hem evreni anlamaya hem de organizmayı dengede tutmaya yarar. İşte GÇT’nın temel bakış açısı budur.

“Geleneksel” denmesinin nedeni, yıllar içerisinde edinilen bilgi ve deneyimlerin tarihsel ve kültürel kalıplar içerisinde bir sonraki kuşağa aktarılmasıdır. “Etnik tıp” adı da verilen bu uygulamalarda, tıbbi bilgi ve deneyimler, kökenlerine sadık kalınmak koşulu ile sürekli geliştirilerek günümüz tıbbına uyarlanmıştır.
Yüzyıllardır, pek çok insan üzerinde denenmiş olan tedavi yöntemleri büyük bir deneyim birikimi sağlamıştır. Yanlış veya yetersiz tedavi planlarının sonuçları çoktan öğrenilmiş, elenmiş ve yeni düzenlemeler getirilmiş olduğundan yılların süzgecinden geçerek güvenilirlik elde edilmiştir.

GÇT üzerine yazılmış çok eski belgelerin çevirilerinin tamamlanması da yeni bilgilere ulaşılmasını sağlamıştır. Bu veriler ışığında eğitim programları geliştirilerek günümüzde sık karşılaşılan karmaşık sağlık sorunlarına GÇT yönünden yaklaşım ve tedavi olasılığı artmıştır.

Hem ucuzluğu hem de fazla teknik yaklaşımlara gereksinim duymayışı ile GÇT dünyanın herhangi bir köşesinde uygulanabilecek kadar “evrensel” dir.

Uzun yıllar boyunca, sağlıklı olmak yalnızca herhangi bir hastalığa sahip olmamak gibi değerlendirildi. Ağrısı, acısı olmayan, ateşi çıkmayan, kanaması bulunmayan sağlıklı olarak tanımlandı. Toplumlarda sağlık bilinci geliştikçe, var olan sağlıklı durumunu koruma kaygısı ve çabası ön plana geçti. Bu noktada, doğa, beden ve ruh arasındaki dengeyi korumak açısından GÇT tam da arzulanan bütünsel yaklaşımı sağlar.

Doğu ve Batı kültürleri arasındaki anlayış ve uygulama farkları, Çin düşünce akışının algılanmasındaki zorluklar, terminolojinin kimi zaman çok şiirsel gelen içeriği GÇT’nın Batı’da kendine yer açmasını güçleştirmiştir. Günümüzde dil öğrenme konusundaki kolaylıklar, ulaşımın kolaylaşması, iletişim araçlarının modernleşmesi bu uzak kültürleri birbirine yaklaştırmıştır.

GÇT’nın temel ilkeleri, modern tıbbın atası kabul edilen ve M.Ö.460-377 arasında yaşamış olan Hippokrat’ın söylemine de çok yakındır. İncelendiğinde, Hippokrat’ın aforizmalarının GÇT’nın birer ilkesi ile örtüştüğü görülebilir. Bundan yola çıkarak, tıp biliminin bir bütün olduğu ve bu bilim dalının uygulamaları sırasında, değişik yaklaşımlarla da olsa sonuçta sağlığı koruma ve eğer hastalık oluşursa tedavi etme üzerine çaba harcandığı anlaşılabilir.






 
Ana Sayfa Twitter Facebook Twitter Facebook